29 Nisan 2013 Pazartesi

G.A.D........................13

koltukta yayılmış tam karşısındaki kitaplığa bakarak şöyle bir cümle kuruyor eşim:
- şu Necip Mahfuzun Serap kitabını okusana merak ediyorum

( tamam okuduklarımı ilginç bulduklarımı eşimle paylaşıyorum da bu kadar da hazırcı olunmazki kardeşim)

................................................................................

eşim her akşam eve geldiğinde bana ne aldın derim ( cevabı genelde hiç birşeydir ama ben bıkmadan sorarım, eskiden anneme de sorardım)
gene bi akşam  aramızda geçen diyalog şöyle( elinde küçük bi paket var bu sefer)

ben: aa bana ne aldın?

-eşim:bunu( elindeki paketi uzatır)

 ben: bu ne?

eşim: apple tv

ben: ne işe yarar bu?

eşim:bununla tablet televizyona bağlanıyor

ben: yani nolucak?

eşim:işte tablet televizyona bağlanmış olacak

ben: ???

eşim:ahhh kahertsin çok ucuzdu dayanamadım aldım.

ben yerlerde tabi:)))
( hayır biz bayanlar daha mantıklı gereksiz alışveriş yapıyoruz bence ya)

..........................................
ben acıkınca çok sinirli oluyor(muş)um:))
geçen akşam yemeğini atladık, neyse çocuklar uyuyunca tost yaparız dedik( eşim çok güzel tost yapar bu arada)
neyse ben Kuzeyi uyutmaya gittim eşimde çayı tostu falan hazırladı.
uzun çabalar sonucu çocuk uyudu ben geldim ama hahikaten çok sinirliyim. herşeye kzııyorum ters cevap veriyorum falan.
eşim "hadi çabuk ye şunu çok sinirlisin" dedi.
aradan biraz zaman geçti ben bi yandan tostumu yiyorum ama bi yandan da olup olmadık şeyler söyleyip kızıyorum.
eşimde korkuyla beni izliyor.
ben tostumu bitirdim ve eşime nasıl baktıysam
eşim şöyle bi şey söyledi.
- eyvahhh sen doymamışsın bi tost daha yapıyım  mı?( bunu söylerkenki telaşını görseniz elimde silah var falan sanırsınız yani:))

24 Nisan 2013 Çarşamba

kitap-Jules Verne- Meteor Avı

 
Jules Verne'in ölümünden sonra yayınlanan bu kitap Tubitak'dan çıkmış.
ölümünden sonra oğlu tarafından gözden geçirilmiş ancak bazı eksiklikler var, onlar da çevirmen tarafından dipnotlarda belirtilmiş. okurken sıkıntı olmuyor yani.
yalnız kitabın ayrıntılı anlatımı  beni biraz boğdu. sanki olaylar daha kısa bir romanda anlatılabirldi gibi geldi.
ama gene de severek okudm bu kitabı da.

kitabımızın konusu ise şöyle,

Dean Forsyth ve Sydney Hudelson iki amatör gökbilimcidir. her ikisi de kendi evlerinin çatısında( o zamanki mimariye göre kule gibi bir şeyler aslında) meteor gözlemlemeye çalışırlar.
ve sonunda her ikiside aynı meteoru görür ve farklı gözlemevlerine , meteoru ilk görenin kendisi olduğunun tasdik edilmesi için mektup yazar.
o günden itibaren de kıyasıya rekabet başlar. çünkü her ikisi de meteoru aynı anda görmüştür.

bir yandan da Dean Forsyth'in yeğeni ve Sydney Hudelson'un kızı evlilik hazırlıkları içindedir. ancak bu meteor dünür olmak üzere olan iki adamı birbirine düşman eder.
daha sonra ise meteorla ilgili ortaya çıkan bir gerçek meteorun üzerinde bazı devletlerin de hak iddia etmesine neden olur.


19 Nisan 2013 Cuma

paranoyakça bir tespit...

kim milyoner olmak ister yarışması var ya. ona taktım bu aralar.

dikkat ettiyseniz bölüm tanıtımlarında hep insanların eğitim seviyeleri ile ilgili kısımları yayınlıyorlar. yok şu üniversiteyi bitirdim, yok burda doktora yapıyorum, şı üniversitede burslu okuyorum falan gibi şeyler.
sonra yarışmaya geçince ilk soruda elenen bir sürü insan. hem de saçma sapan sorularda eleniyor bu insanlar. tamam heyecandan da olabilir ama bence bunun altında başka bir şey var.

verilen mesaj, bakın Türkiyenin en iyi okuularının haline. ordan mezun olanların haline ...
yani bence bi karalama politikası. kime hizmet ederler amaçları nedir bilemem ama bence öyle.

zaten ilköğretim ve liselerdeki eğitimi bir güzel bitirdiler. hem eğitimi hem öğretimi bitirdiler hatta.
üniversitelerle ilgili de böyle bi yol izliyorlar.
amaç kimse okumasın,  kimse düşünmesin."görüyorsunuz okuyanların halini. biz sizin için düşünür sizi güzel güzel güderiz"..


hatırlarsanız yıllar önce bu yarışma gene vardı,  katılanlar halkın her tabakasından olabiliyordu. ve iyi yerlere kadar ulaşabilen yarışmacılar da oluyordu. şimdi değişen ne. yarışma kurallarına Türkiyenin en iyi üniversitesinde okumuş olma kuralı mı eklendi.

az da olsa üniversite bitirmemiş, kariyer yapmaış insanar da çıkıyor, onların başarılarını da günlerce izliyoruz . gene aynı mantık. işte.

okumak her şey değil biliyorum. bir ilkokul mezunu hatta okuma yazma bilmeyen bir insan çoğu üniversite mezunundan daha iyi bir dünya görüşüne , genel kültüre sahip olabilir.
bahsettiğim şeyi bu değil ,anladınız siz:))

bunu bir çeşit iç dökme yazısı olarak da algılayabilirsiniz.katılabilir ya da katılmayabilirsiniz de.
başlıkta  dediğim gibi paronayakça da bulabilirsiniz ama içimden geçenler bunlar...

kitap- Chuck Palahnıuk- Dövüş Kulubü

Ayrıntı Yayınları- Yeraltı Edebeyatı kitaplarından biri. D&R da görüp almıştım keşke diğer kitaplarını da alsaymışım o zaman dedim.
 
Dövüş Kulubü' filmini üniversitedeyken izlemiştim. Aradan uzun zaman geçmş olduğu için kitabı okurken de ayrı bi tat aldım.
Yeraltı Edebiyatı olarak Kinyas ve Kayra'yı okumuştum daha önce. favori kitaplarımdan biridir ayrıca da.
dövüş kulübü de bana o tadı verdi açıkçası.
kahramanımız ve saplantı derecesinde bağlı oldu arkadaşı Tyler Dunden ve iki adam arasında ki kadın, Marla.
tabi gerçekten böyle mi?  okumadan bilemezsiniz:))

kahramanımız ve arkadaşı Tyler tarafından  dövüş kulübü adında bir yer kuruluyor.günlük hayattan sıkılmış bıkmış, toplumda ezilmiş insanlar Dövüş kulüplerinde  toplanıp kavga ediyor. hem de ölesiye, öldüresiye. kimsenin kimseye düşmanlığı yok, kavgalarıın hiçbir kişisel sebebi yok. sadece rahatlıyorlar , o kadar. bu kulüplerin müdavimleri gün geçtikçe artıyor. her yerde ağzı burnu dağılmış tipler dolaşmaya başlıyor....dövüş kulüplerinin sayısı da gün gçtikçe artıyor.

kulübün belli kuraları var.

Dövüş Kulübünin ilk kuralı, Dövüş Kulübü hakkında konuşmamaktır.
Dövüş Kulübünün ikinci kuralı Dövüş Kulübi hakkında konuşmamaktır.
Dövüş Kulübünün üçüncü kuralı,her dövüşte sadeve iki kapışır.
Dövüş Kulübünün dördüncü kuralı, aynı anda birden fazla dövüş olmaz.
Dövüş Kulübünün beşinci kuralı, dövüştn önce gömlekler ve papuçlar çıkarılır.








18 Nisan 2013 Perşembe

bitmeyen diziler ve ben ...

victır,niki,ketrin çenslır, cek ebıt, pol nümın, kırikıt, viktorya( bu kadarını hatırladım fotoğraftakilerden)
 
dizilerle ilk tanışmam "yalan rüzgarı"yla oldu galiba. Tokat'ın bir köyünde yaşıyorduk o zamanlar. trt1 den sonra açılan trt2 de yayınlanıyodu yanlış hatırlamıyosam. trt2 yi tv nin üstüne koyduğumuz "küçük anten"le seyrederdik. bi de sadece bizdemi vardı bilmem ama köyden başka kadnların da bize gelip izlediğini hatırlıyorum.
dizinin müziği bile kulaklarımda hala.. dın dın dın dın dın...(böyle yazınca  anlaşılmıyo di mi)

sevgi bağları, hayat ağacı vardı bi de...

 
eskiden yani çok eskiden severdim dizileri. ne biliyim bi bizimkiler vardı hepimizin bağımlısı olduğu. öyle sakin sakin yaşayan insanlar vardı , entrika yoktu, gözyaşı yoktu, yormazdı insanı...
pazar akşamlarını iple çekerdik. banyo günümüzdü aynı zamanda pazar. kardeşimle kavga ederdik. önce annem seni yıkasın , yok beni yıkasın diye. ben "bizimkler" başlamadan yıkanmak isterdim ki  rahat rahat izliyim diziyi:))

 
bi de perihan abla vardı tam yıllarını hatırlamıyorum ama şarkısı şöyleydi" kimin başı sıkışsa, koşar perihan abla, işte bu mahallede yaşar perihan ablaaa"


sonra süper baba falan başladı. o biraz daha aksiyonlu bi diziydi. onu da severdik. şevket altuğ niye yok ki artık hiç biyerde. ne büyük eksiklik....
her akşama bir dizimizin olduğu bi dönem de vardı bi ara. hastane dizsi vardı o dönem ama diğerlerini hatılamıyorum şimdi.

 
sıdıka vardı ya o da ne komik diizydi öyle. gene yayınlansa gene izlerim, gene gülerim.."anneye teşhis koyma":)))

kızlar yurdu, çılgın bediş, ruhsar, kara melek....aklıma gelenleri yazıyım izlemesem de...






ferhunde hanımlar bi de bizim evin halleri vardı. bizim evin hallerini izliyodum ilk başlarda ama sonra sapıttı gitti o dizi de






bi ara hatırlarmısınız "rosalinda" diye bi dizi vardı. akşam üzeri yayınlanırdı.
bi keresinde babam demişti ki rosalinda başlamadan önce kahve boşalıyor.herkes eve gidiyor:))
adamların hepsi rosalinda izliyor ama gururlarına yediremiyor, o saatte eve gidiyor:))
hay Allahım ne komik, madem hepiniz izliyosunuz açın izleyin di mi:))

sonra ben büyüdüm dizilerden koptum, kaldıramaz oldum o enrikaları. evet sanırım yıllar geçtikçe dizilerdeki kötü insanlar da arttı entrikalar da arttı.
( adını hatırlamadığım bi dizide "kel Behzat" diye kötü bi karakter vardı ama ne iyi bi kötü adamdı o )

şimdi ki dizilerde kötü adamlar gerçekten kötü. gerçek hayat gibi belki. ama zaten oturup haberleri izlesen en az 3 dizi senaryasu çıkıyor zaten, ben bi de dizilerde niye üziyim kendimi.( haberlere de tahammül edemiyorum zaten)

annem mesela nerde acılı bir dizi var, daha sezon başındaki fragmanalardan "hahh bu diziyi izlerim" ben diye plan yapıyo. "yaa anne ne gerek var bu kadar üzülmeye" diyorum "ben seviyorum" diyor.
haa bi de annem çok planlı bi izleyicidir. sene başında bi program yapar. dizilerini seçerken aynı güne aynı saate gelmesin diye dikket eder:))

eşimin ailesi de çok seviyor dizileri. evlendiğimiz ilk yıllarda daha çocukalar yoken gittiğimizde ne büyük eziyet olurdu bana inanamazsınız.

şöyle bi oturma planı düşünün"  tv nin yanında ty'yi görmeyen bi üçlü koltuk. tv nin tam karşısında bi üçlü, iki tekli koltuk. bütün aile bireyleri tv nin karşısına dizili, ben yalnız tv yi görmeyen koltukta oturuyorum.o kadar komik ki onalr diziyi ben onaları seyrediyorum:))

bi de eşimin annesi, istem dışı iki de bir" nurçin ne dedi, noldu " falan gibi sorular soruyo bana:)) ben her seferine eğilip bakıp kendimce bi yorum yapıyorum mecbur:))

Ali Deniz sık sık babannesinde kalıyor bu aralar. dedesiyle birlikte "beni affet"i seyrediyomuş. eve gelince de  görünce "bu kalsın, dedemle benim dizim" diyor. "ferideyle umut var" diyor.

(çok güzelsin özgü namal)
 
sonra bi de merhamet seyretmiş. "nayin başladı, nayini izlicem, seviyom ben nayini" diyo:)

hey Allahım benim gibi anneye yapılır mı bu:?

mesela bi dizi final yapıyor nasıl seviniyorum anlatamam:)) izlemesem de  içime bi rahatlık geliyor. hani şöyle dip köşe temizlik yaparsınız da bi huzurla oturursunuz ya işte öyle bi his inanın bana. ekranlar temizleniyo gibi geliyor.



ben ne mi seyrediyorum, denk gelirsem yalan dünya, seksenler, bi de polisiye dizileri seviyomuşum ben ,onu keşfettim son bir kaç yıldır:))
kanıt vardı, bitti şimdi ,mesela onu seyrediyordum. şimdi Galip derviş başladı rastlarsam izliyorum.

(sen de çok yakışıklsın)

bi de tabi "mentalist " izliyorum...

ha bi de sabahları "müge anlı"seyrediyorum konusu ilgimi çekerse:))

daha aklıma gelenler, gelir gibi olanlar da var ama yazmakla başedemicem galiba:)) yazmaya kalkarsam bitmez bu post:))

ne uzun bi post oldu yaa. buraya kadar sabırla okuyanlara teşekkür eder, okumayanları da anlayışla karşılarım...
sevgiler...

13 Nisan 2013 Cumartesi

kitap- Jules Verne- Dünyanın Merkezine Seyehat

 
çocukluğumda bir kaç kez okumuş olduğum bu kitabı yetişkin yaşımda tekrar okumak çok büyük bir keyifti.bir de kitap sadeleştirilmemiş olunca daha da güzel oldu.
yazar aylarında bu ayki yazarımız Jules Verne' di ve iyiki de oydu:))

bu ay okuduğum 4. Jules Verne kitabı belki hızımı alamayıp bir kaç tane daha okurum ay bitmeden.))

Gelelim kitabımızın konusuna; aslında yazılacak pek bir şey yok, bir çoğunuz hikayeyei biliyordur.

Maden bilimci Prof. Otto Lidenbrock ve yeğeni Axel, Hamburgdan yola çıkarlar. amaçları onlardan bir kaç yüzyıl önce yaşamız bir bilim adamının izini sürerek İzlandadan dünyanın merkezine inmektir. İzlandada yanlarında Hans adlı rehberi alıyorlar ve hayatlarının en doğru kararını veriyorlar. bir çok tehlikeyi Hans'ın becerisi ve sabrı sayesinde atlatıyorlar.

yolculuk esnasında en çok hoşuma giden yer, yerin bilmem kaç fersah derinliğinde buldukları deniz. öyleki bu deniz yeryüzünde ki denizlerle aynı. dalgalar, fırtınalar... bi de okyanusun üstünde elektriklenmeden kaynaklı bir ışık kaynağı var, bulutlar var...
bu denizin anlatıldığı yer çok ama çok hoşuma gitti.
yerin deriliklerinde dünyadaki bitkilerin dev boyutlarıyla da karşılaşıyorlar, bir kaç canavarla da...

daha nelerle karşılaştıklarını ve yolculuklarının nasıl sonlandığını anlatmıyım:))
belki hatırlıyorsunuzdur, hatırlamıyorsanız da okuyup öğrenirsiniz:))

11 Nisan 2013 Perşembe

Never Ending Granny Square ( Hiç Bitmeyen Kare )

 
hiç bitmeyen bir kare düşünün işte bu o:)) ip kesme, yok etme derdi yok, yumaklar bitene kadar devam:))
yapılışını merak ederseniz daha sonra açıklamaya çalışırım:))
 
belki koltuk şalı yaparım bunu. koltuklarımı da gri kaplatmayı düşünüyorum şu sıralar:))

10 Nisan 2013 Çarşamba

kitap- Jules Verne- Yüzen Şehir

 
"Great Eastern" adlı devasa birgemi Liverpool'dan Newyork'a gidecek ve daha önceki bir çok seyehatininden sonra tam bir şehir olarak düzenlenmiş. nerdeyse bir kasaba nüfusu kadar yolcusuyla yola çıkar.

yolculuk esnasında kahramanımız gemide görmeyi ummadığı bir dostuyla karşılaşır. çılgın bir doktorla tanışır, beklenmedik olaylar gelişir...

çocukken okuduğumuz Jules Vern kitapları hep kısaltılmış basımlar olduğu için yazarın dilinin bu kadar esprili olduğunu farketmemiştim daha önce.

çok eğlenceli bir üslupla yazılmış( yer yer denizcilik terimleri bunaltsa da),  bir solukta bitiveren bir kitap.


8 Nisan 2013 Pazartesi

kitap-Jules Verne- Dr. Ox'un Deneyi

 
çok ama çok ağırkanlı insanların yaşadığı bir kenttir "Ququendone".

şehrin iki ileri gelen adamı belediye başkanı ve danışmanı sık sık bir araya gelip kentin sorunları hakkında görüşme yaparlar ama bu görüşmeler de saatlerce süren  , ancak iki üç cümlenin sarfedildiği görüşmelerdir. görüşmeler de hep "bu konuyu daha sora görüşürüz" diye biter.

bu kent için söylenen özdeyiş şudur; Ne quid nimis( her konuda aşırılık bir kusur sayılır)


kente Dr Ox ve yardımcısı gelir,  bütün şehri oksihidrat gazıyla aydınlatacaklarını ve  masrafları kendilerinin karşılayacağını söylerler. belediye başkanı da kabul eder ve Dr Oxun amacının  aslında  çok farklı bir şey olduğu çok sonra ortaya çıkar.

kitap o kadar eğlenceli ki. Jules Verne gerçekten esprili bir dilde yazmış bu romanı. bilim kurgudan çok fantastik komedi:))( bu tür benim uydurmam bu arada- belki de vardır bilmiyorum)

bu sakin ve uyuşuk insanların başına neler geldiğini kesinlikle okumalısınız.

kitap- Jules Vern- Macellenya

bilimkurgudan çok bir macera romanı bu. Tübitak yayınlarından çıkmış, yazarın ölümünden sonra yayınlanmş bir kitap.

konusu ise şöyle;
asıl adını bilmediğimiz ama yerilerin ona velinimet anamına gelen Kaw-djer adını taktıkları gizemli bir adamın hikayesi.
bu sahipsiz topraklara nenden ve nereden geldiğini kimse bilmiyor. Kaw-djer bütün yerli obalarını geziyor onlara yardım ediyor ve karşılığında hiçbir şey istemiyor. bir süre sonra da Karroly ve oğlu  ile birlikte bir kulübede yaşamaya başlıyor.

Kaw-djer yaşam mottos "ne tanrı ne de efendi". bu sahipsiz toprakları seçme nedeni de zaten kimsenin boyunduruğu altına girmek istememesi zaten.

her şey yolunda giderken yaşadıkarı kulübenin üzerinde olduğu adanın da dahil olduğu bazı adalar Arjantin ve Şili hükümetleri areasında paylaştırılıyor ve kahramanımız  büyük bir hayal kırıklığına uğruyor. ama olaylar hiç beklenmedik şekilde gelişiyor ...

3 Nisan 2013 Çarşamba

kitap-Joey Goebel- Anormaller

 
adı ilgimi çekmişti ilk olarak. bi de Tom Robbins'in yazar hakkındaki arka kapak yorumunu görünce aldım,bir çırpıda  okudum ve çok sevdim:))

kahramanalrımız birbirinden çok farklı insanlar. tek ortak noktaları bir rock grubunun elemanları olmaları ve toplum da tuhaf insanlar olarak algılanmaları.arka kapakta kısa bilgiler var zaten, tekrar yazmıcam.
birbirlerine olan sevgileri, olaylara ve insanlara bakış açıları çok güzel. ben hepsini sevdim bu elemanların.))

(fotoğraflar neden böyle oldu anlamadım.)

1 Nisan 2013 Pazartesi

evimizden manzralar.............8




evimizin sürüngeni. yürüyemiyor ama abisinin şimdiye kadar aklına bile gelmeyen yaramazlıkları yapıyor.çekmeceye girip içinde zıplıyordu,bi de TV nin yanına çıkıyordu nerdeyse. hareket kabiliyetini o kadar geliştimesine izin vermedik çekmeceleri bantladık mecbur:))
 
herkes diyor ki "ikinciler yaramaz olur çünkü büyüklerden öğreniyorlar"
kesinlikle bizim için geçerli değil. Kuzey yaramaz abisi ondan öğreniyor yaa.
gerçekten Kuzey bi şey keşfediyor abisi de arkasından taklit ediyor:))



 
bi yaramazlığı daha. bu tahta arabanın üstüne çıkıyor, çoğu zaman da düşüyor. hatta onun üstüne çıkıp kitaplıklara ulaşmaya çalışıyor:))

 
 çilek ektik bir saksıya. Ali Deniz görsün diye:)) inşallah tutarlar da meyve verirler.
bir kaç saksı daha aldım onlara da maydanoz nane falan ekicem. benim için yeşillik yenebilmelidir. tamam seviyorum güzel çiçekleri falan da ama bi işlevi de olmalı yetiştirdiğim şeyin:))
çok faydacı gördüm kendimi:))
 
 
 Cuma günü babamızın doğumgünüydü. çocuklara beyaz tişört aldım tekstil kalemiyle üzerlerine "doğum günün kutlu olsun babacığım " yazdım. bi de yaka çizdim kendimce ama yazım berbat, resim yeteneğim daha da berbat olunca pek güzel bir şey olmadı. olsun  eşim gene de sevindi onları görünce:))

 
 "Adım adım" a üye olmuştum çocuklar için. her ay geliyor kitapları. ortalıkta duruyorlar, kuzey de aklına estikçe kurcalıyor onları. hoşuma gidiyor kendi kendine kitaplara bakması:))
( ayağa dikkat birinde çorap yok. elimden gelse hep çorapsız gezdiricem ama üşüyo))

 
 oyun hamuruyla şekil yapma konusunda da yeteneksizim:)) ben de mantı yapmayı öğretiyorum Ali Denize:)) işe yarar ilerde bari:))

 
 "parola 61 dir Trabzon evimizdir"
( büyüdüklerinde muhtemelen Galatasaraylı olacaklar ben de bu fotoğrsafları şantaj için kullanıcam)
 
 
 
komşu annemize koltuk şalı örüyorum. kırmızı koltuklara uyacağını düşündüm elimdeki iplerin.
kırmızı ve yeşil beraber bana hep karpuzu hatırlatıyor. çok seviyorum bu ikiliyi .
 
 
bu da epey bi süre önce İstanbulda aldığım yüzüğüm:))
2*2=5 ispatı da var( her ne kadar matematiksel olarak hatalı bi ispat olsa da:))
 
 
1 love pi:))
seiyorum kardeşim tüm irrasyonelliğine rağmen seviyorum. belki de irrasyonel olduğu için seviyorum bilmiyorum:))( bu çok küçük oldu büyütüp pano olarak yapıcam bir tane de )
 
 
kardeşim nişanlandı geçen haftasonu. bu da eşimin kardeşiyl beraber yaptığımız lavanta keseleri. tüm zevk eşimin kardeşie ait ben sadece ona yardım ettim:))
 
 
yeni bi yıldız modeli buldum:)) bi de barış işareti:))
 
 
işte adamım:)) Patrick Jane. Mentalist seyrediyomusunz bilmem ama ben bayılıyorum.
hele bu adama daha da çok bayılıyorum:))
 
geçen gene bi bölüm izledik tam kapatırken
ben: bayılıyorum bu adama
eşim: gerçekten mi yakışıklı mı sence?
ben: evet ya niye izliyorum sanıyosun? bir kıvanç bir bu , sarışın erkek önyargımı yıktılar resmen
eşim:????( eşim de hafiften sarışın bu arada, ama Allahtan kıskanç değil, yoksa deseki ben yıkadım da bu elin adamları mı yıktı, haklıydı valla))
 
bizden bu kadar:)))
sevgiler....